Çöken Binalar: Deprem Felaketinin Ardından Yargı Süreci Başladı
2023 yılı itibarıyla, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş depremleri, Türkiye’nin dört bir yanında derin yaralar açtı. Yıkılan binalar, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda insan hayatını tehdit eden bir dizi sorunu da beraberinde getirdi. Deprem sonrası yıkılan her bina, ardında birer soru işareti ve yargı sürecine dönüşen dramalar bıraktı. Şimdi, çöken binaların yargı süreci ve bu süreçte ortaya çıkan kusurlar üzerinde duralım.
Yıkılan Binaların Ardındaki İhmaller
Çöken her bina, yapım aşamasında yapılan hatalar ve ihmal edilen önlemlerle dolu. Bu durum, özellikle 6 Şubat’ta meydana gelen depremler sonrası gözler önüne serildi. Yıkılan binaların büyük bir kısmında, yapı denetimindeki eksiklikler, zayıf malzeme kullanımı ve yönetmeliklere aykırı uygulamalar dikkat çekti. Bu sebepler, binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve ailelerin yıkılmasına neden oldu.
Yargı süreçleri ise hâlâ devam ederken, bazı davalarda kararlar açıklanmaya başladı. Bazı sanıklar firari durumda bulunurken, diğerleri ağır cezalara çarptırıldı. Bu durum, toplumda adalet arayışının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Öne Çıkan Sembolik Davalar
Adıyaman’daki İsias Oteli, deprem sonrası yargı süreçlerinin sembolik davalarından biri haline geldi. Burada, KKTC’den gelen voleybolcuların da aralarında bulunduğu 72 kişi hayatını kaybetti. Bilirkişi raporlarına göre, tüm sanıklar kusurlu bulundu. Zemin etüdü yapılmaması, yetersiz beton kalitesi ve projeye aykırı kaçak kat çıkılması gibi nedenler, otelin yıkılmasına yol açtı. Otel sahibi ve mimar, 18 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Diyarbakır’daki Galeria Sitesi de benzer bir kaderi paylaşıyor. Burada 89 kişi hayatını kaybetti ve 3 müteahhit ile inşaat mühendisi toplam 17 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Bina, projelere aykırı bir şekilde inşa edildiği için yıkıldı. Bu gibi davalar, toplumda yapı güvenliğine olan bakış açısını değiştirebilir.
Ezgi Apartmanı ve Diğer Örnekler
Kahramanmaraş’taki Ezgi Apartmanı, 35 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Soruşturmada, zemin kattaki pastanede kolonların kesildiği iddia edildi. Ancak daha sonra yapılan bilirkişi raporunda, kesilen kolonların binanın yıkılmasında etkisi olmadığı belirtildi. Bu durum, kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. Mahkeme, son raporu kabul etmeyerek yeni bir bilirkişi raporu talep etti.
Bununla birlikte, Ebrar Sitesi de depremin en fazla can kaybının yaşandığı yerlerden biri olarak kayıtlara geçti. 22 bloktan 18’inin anında yıkıldığı bu sitede, bin 400 kişi hayatını kaybetti. Yeterli zemin etüdü yapılmaması ve inşaatın yönetmeliklere uygun olmaması, yıkımın ana nedenleri arasındaydı. Buradaki davalar da devam ediyor.
Hatay’daki Rönesans Rezidans Davası
Hatay’da “Cennetten bir köşe” olarak tanıtılan Rönesans Rezidans da depremin yıkıcı etkilerini deneyimledi. İlk depremde yan yatarak yıkılan bu bina, 269 kişinin ölümüne yol açtı. İddianamede, statik hesap raporlarındaki eksiklikler ve kısa kolon etkisi gibi sorunlar detaylı bir şekilde ele alındı. Bu davada da tutuklu sanıklar var ve ceza talepleri oldukça yüksek.
Sonuç ve Gelecek Perspektifi
Yaşanan bu felaketler, Türkiye’de yapı güvenliği ve denetim sistemlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Yargı süreçlerinin devam etmesi, bu tür olayların önüne geçilmesi adına önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak ne yazık ki, kaybedilen hayatlar geri getirilemeyecek. Bu nedenle, gelecekte benzer felaketlerin yaşanmaması için yapı denetiminde ve inşaat süreçlerinde daha sıkı önlemler alınması şart.
Kamuoyunun bu konudaki duyarlılığı, yargı süreçlerinin hızlandırılması ve daha adil bir sonuç alınması için kritik bir öneme sahip. Yapı güvenliği, yalnızca inşaat sektörünün değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.